 |
Ali Rıza Yılmaztürk |
|
|
KÖSEOĞLU İSMAİL VE KURTULUŞ SAVAŞI
Veyisoğlu köyünün Köseoğlu mahallesinde,1901 yılının kırağılı bir Mart gününün öğleden sonrasında, fakir bir ailenin derme çatma evinde doğar İsmail. Babası İbrahim’e haber Çamlaryanı tarlasında aktarma sürerken gelir.İlk çocuğu olmasına rağmen sevinse mi üzülse mi bilemez.Yoksulluktan imanı gevremiş bu aileye yeni bir boğaz katılıyordur.Bacayı tütütmek için gurur duymuyor da değildir.Öküzlere “Ho” deyip,burunsuluklarını çözerek önlerine gaşal atar atmaz bir koşu eve gider.Karısı Cemile’’nin başında Hacıoğlu’ndan Halit Hoca’nın karısı ile İbrahimbeyoğlu’ndan bazı eli kolaylı kadınlar vardır.Sayattan utana sıkıla eve çıkar.İsmail’in ağlamalarını duyunca biraz rahatlar.İbrahim tekrar tarlaya dönerek aktarma yapmaya devam edecektir.Öküzler gaşalları yemiş,otlamaya durmuştur.Martın soluk güneşinin ısıtmaya çalıştığı keseklerden hafif bir buğu yükselmektedir.Kara sabanın eneğine belini vererek cıgara yakan İbrahim derin bir nefes çeker. Babası İbrahim 1905’te ölünce yetim kalan İsmail’i daha zor günler beklemektedir. Babasının ölümünü “anda bunda” hatırlar. İsmail, Saray ile İttihatçılar arasında iktidar mücadelesi baş gösteren, ekonomik yapısı zaten kötü olan,askeri başarısızlıkların yaşandığı,İmparatorluğun sürekli toprak kaybettiği,1.Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de galip gelinmesine rağmen yenik sayılan Osmanlı topraklarının emperyalistlerce işgal edildiği,Anadolu insanının başının çaresine bakmak zorunda kaldığı,Mustafa Kemal’in yaktığı “Ulusal Kurtuluş” ateşinin Anadolu’nun dört bir tarafında yanmaya başladığı günlerde büyüyüp serpilerek askere gitme yaşına gelir. Osmanbaşoğlu’ndan Mustafa oğlu 1305 (1889) doğumlu Mustafa, Hacıoğlu’ndan Hurşit oğlu,1301 (1885) doğumlu Osman Çanakkale’de savaşmışlar,bir daha geri dönmemişlerdir. Osmanbaşoğlu’dan Reşit oğlu,1310 (1894) doğumlu Mustafa 1920’nin ilk aylarında Kuvay-i Milliye ordusuna katılmış,2.İnönü Muharebesinde aslanlar gibi dövüşmektedir. Ferhatoğlu’ndan Mustafa oğlu,1305’li Osman, İbrahimbeyoğlu’ndan Mustafa oğlu,1301’li İbrahim,Osmanbaşoğlu’ndan Mehmet oğlu,1314’lü Mehmet ve Veyisoğlu’ndan Mustafa oğlu 1311’li Satılmış ile birlikte düşman üzerine yürümek üzere Mustafa Kemal’in askeri olurlar. 1921’in ılık Nisan sıcağında askere çağrılan İsmail ve arkadaşları ”Fransız gavurunun” Zonguldak’a kadar geldiğini, top seslerini,Sapça’da çatışmaların yaşandığını duymuşlardır. Devrek , Çarşamba ve Perşembe köylerinden gelenlerle birlikte çoğu kez yürüyerek Sakarya önlerine kadar götürülürler.Asker kıyafetleri bile olmayan binlerce Anadolu evladı sırtındakilerle talimlere başlar.Asker arasında “Yakında vuruşma başlayacakmış” sözleri dolaşmaya başlar.Doğru dürüst tüfekleri bile yoktur onların.23 Ağustosta başlayıp 13 Eylülde biten “Büyük Taarruz”da cephe gerisinde görev alırlar.Yaralıları taşırlar,ölenleri defnederler. Savaşın gerçek yüzüyle ilk kez karşılaşmaktadırlar. Bacağı,kolu kopanları gördükçe hırslanırlar düşmana karşı.Düşman geri püskürtülmüştür.Savaş görüntüleri İsmail’i uyutmaz olur. Komutanları,yarın sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Afyon’a doğru yola çıkacaklarını söyler.Akşamdan bir parça pestil ve yarım ekmek dağıtılmıştır.Geceli gündüzlü iki günde varırlar Afyon-Kocatepe sırtlarına.Yol üzerindeki köylerden geçerler.Köyler yıkık.köyler virane,köyler Anadolu’nun mayası.Köylüler fakir,köylüler bitkin,köylüler gariban ve gururlu.Dimdik ayaktalar hala.Askerlere,kendi evlatlarına hoşnutluklarını,güler yüzlerini ve yüzyıllardır ezilmişliklerinin üstünü örten sevinçlerini,yün çoraplarını,pelemet bezinden yapılmış don ve göynekleri,manda derisinden çarıklarını,erik ve armut kurusunu,bölüştürdükleri çavdar ekmeğini sunuyorlar.Köylüler Anadolu insanı kadar cömert,Anadolu insanı gibi yurtsever,Anadolu insanı kadar horlanmış,Anadolu insanı kadarezilmiş,Anadolu insanı kadar insanlar.Onlar vatan için varlar. İsmail ve arkadaşları,gösterilen yerlere yeni siperler kazdılar.Heyecanlıydılar.Sarı Paşa siperleri geziyormuş.En iyi siper onlarınki olmalı.Başlarındaki kumandan öyle söylüyordu. İsmail ” Sarı Paşayı siperleri gezerken çok gördüm.Sırtında kalın ,uzun paltosu;başında kalpağı,heybetli mi heybetliydi.Yunan aşağıda cephe kurmuştu.Bizim cephe yukarıda,bayırın başladığı yerdeydi. Yanındakilere ve bize ‘Onları önümüze kattığımız gibi kovalayacağız.Çil yavrusu gibi dağıtacağız.Buralarda tek bir düşman askeri kalmayacak’ dedi.Ertesi gece Sarı Paşa haber göndermiş bizim kumandana,askerler yer değiştirsin diye.İçinde binim de olduğum 23 askeri,Yunanın görebileceği şekilde,siperler arasında sürekli dolaştırdılar.Bizi gözetleyen Yunan bizi kalabalık sansın deyi bir siperden çıkıp diğer sipere girerek saha kadar dolaştık durduk.Gene bir gün,Yunanın durumunu öğrenmek için,Sarı Paşa odun kömürü satıcısı kılığında iki askeri Yunanın içine göndermiş,Ahhh,ne günlerdi o günler!” diyerek dünyanın en değerli elmaslarından daha değerli o billursu göz yaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı.Göz yaşları,ağarmış sakalından süzülürken,sabah çiğinin ekinlerin saplarından aşağıya inerken oluşturduğu billur tanelerine benziyordu.Bu göz yaşlarında gurur,vatana adanmışlık vardı. İsmail “O gece hiç uyumadık.Akşamdan bir avuç üzüm kurusu,bir parça tandır ekmeği dağıtıldı.Anca bir yiyimlikti.Aşağıda,ovada öbek öbek ateşler yanıyordu.O kadar çok çadır vardı ki.Bizden çok çok kalabalıktılar.Kumandanımız ‘Evlatlarım,korkmayın.Onların çadırları çok olabilir.İçleri boş,gözümüzü korkutmak istiyorlar.’ diye nasihat etti.Taarruz sabahı şafak sökmeden ‘Allah,Allah’ sesleriyle Yunanın üzerine koşar adım yürümeye başladık.Dağ taş büyük uğultuyla inliyordu. Bu uğultuyu duyunca tüylerim diken diken oldu.Daha da cesaretlendik.Afyon ovasına doğru, büyük bir gürültüyle dağdan boşanıp aşağıya doğru akan,önüne geldiyse alıp götüren bir sele benziyorduk.Yunan tellerini o hızla geçtik.Arkamızdaki bizim toplar Yunanın içine düşüyordu.Topların düştüğü yerler öbek öbek yanıyordu.Yunan çadırlarına yaklaşınca top sesleri kesildi.Gök gürültüsü gibiydik.Sanki dünyanın sonu gelmişti.Yunanı en derin uykusunda bastık.Tüfeklerini alamadan önümüzden kaçmaya başladılar.Yunanlıların ölülerine basarak koşmaya devam ediyorduk.Ortalık kan gölü gibiydi.Dört gün dört gece Yunanı kovaladık.Geçtiğimiz bazı köy ve kasabaları yakmışlar.Çoluk çocuk zer zebildi.”diye sözünü bitirirken göz yaşları sakalından süzülmeye devam ediyordu. “Biz bu vatanı ne zahmetlerle kurtardık.”Son cümlesi bu olur.
Okunma Sayisi : 7337
Yazılma Tarihi : 2018-02-24
|
<< Yazara Geri Dön <<
|
Yorumlar
Nail yurtaçan 2018-02-24:
Alirıza hocam kalemine yüreğine sağlık,çok güzel bir anlatımla kurtuluş savaşı günlerini ve kahramanlarını anlatmışsınız,yüreğinize kaleminize sağlık ,tüm şehitlerimizin mekanları cennet olsun.
Hasan TÜLÜBAŞ 2018-02-24:
Hocam köşe yazını okudum,harika olmuş.Eline emeğine sağlık...
Bu Yazıya Yorum YazınELEŞTİRİYE EVET HAKARETE HAYIR!...
Yorum köşemiz düşüncelere zenginlik katmak için hizmet vermektedir.
|
|