Önceki gün Karadon’da 08-16 vardiyasında çalışan işçiler işbitiminde ocaktan çıkmayarak, “kendilerine yapılan baskıları” protesto etmişler. Ben bu olayı 67Tv haberlerinden öğrendim.
Yüzü-gözü kapkara olmuş bir işçi; Ocak işleri bittikten sonra 15.30’da “Kuyu dibinde” toplandıklarını ve “kendilerine uygulanan baskı yöntemlerini protesto etmek için dışarı çıkmama kararı” aldıklarını belirtti.
Sonradan işin gerekçesini öğrendik: İşçiler maden ocağına girdikten sonra, İşveren yöneticilerinin emirleri gereği “demir kapıların üstlerine kapatıldığını” söylediler. Bunun üzerine de vardiya süresinde görevlerini yaptıktan sonra, “Siz misiniz demir kapıyı üzerimize kilitleyen, işte biz de ocaktan dışarı çıkmıyoruz” demişler.
GMİS Başkanı Eyüp Alabaş, “İşveren ile anlaşmaya vardık, Bunun üzerine işçi arkadaşlarım eyleme son verdiler” diye açıklama yaptı.
Eylem sırasında iki slogan dikkatimi çekti. Biri; “Baskılar bizi yıldıramaz”,diğeri “İşte madenci işte Sendika”. Birincisinde “kendilerine olan güveni” ortaya koyarken, diğerinde de “kendilerine sahip çıkacak gücün sendikaları olduğunu” belirtiyorlardı.
* * *
Sanırım daha önce TTK ocaklarında bir-iki defa daha böyle benzer eylem oldu. Yerüstünde yaşayanlar, “insanın kendisini yeraltına kilitlemesi” olayını nasıl değerlendirirler bilmiyorum. Çeşitli sorunlarının çözülmesi için işçiler, bürokrasiden umudu kestiklerinde “kendilerini maden ocağına hapsediyorlar” işleri bittiği halde. Evde çoluk-çocuk baba yolu beklerken, böyle bir eyleme karar vermek, yine de “Helal olsun” dedirtiyor insana..
Belki maden işçileri için kendilerini yeraltına hapsetme “basit bir eylem” sayılabilir. İşletmeyi yönetenlerin işçileri “disipline” etmeleri için başka yol-yöntem bulamamaları da dikkat çekici nereden bakılsa..
Zonguldaklı işçilerin bu eylemi bana Mükellefiyet döneminde Kütahya/Tunçbilek maden ocaklarında uygulanan benzer bir “demir kapı olayını” ve burada maden şehidi olan bir gence yakılan ağıtı hatırlattı.
* * *
Maden işletmecilerinin “Maden işçileri üzerine demir kapıları kilitlemesi” yöntemi 70 yıl önce Mükellefiyet dönemlerinde de uygulanmış. 2.Dünya Savaşı yıllarında 1940’da başlayıp 7 yıl kesintisiz yürütülen “mükellef amele” uygulaması sadece Zonguldak madenlerinde değil, kömür üretimi yapılan her yerde, örneğin Kütahya-Tunçbilek Linyit kömürü ocaklarında da uygulanır. Kütahya’nın Tavşanlı bölgesinden derlenen “Mükellef Türküsü”, sanki bu mükellef uygulamasının canlı tanığı gibidir.
Tunçbilek’te maden ocağına giren işçilerin üzerine kaçmamaları için kocaman bir demir kapı kapatılır ve başında da jandarma bekler. Eğer kaçan olursa arkalarından kurşunlanırlar. Bir gün ocakta göçük meydana gelir ve kapıların kapalı olmasından dolayı da işçiler dışarıya çıkamazlar. Türkü, Tunçbilek kömür ocaklarında “mükellef” olarak zorla çalıştırılan bir gencin hikayesini anlatıyor.
Anonim bir ağıt olarak söylenen türkü, bahsi geçen gence ve günümüzde maden ocaklarında göçük altında kalanlara ithaf edilmiş . Türküyü, Halk müziği sanatçısı Nida Ateş seslendirmiş. (İlet (Küçük ilet): Tunçbilek’in eski adı)