Çağımız hızla değişiyor. Çağımız için çok şey söyleniyor. Kimine göre uzay çağı, kimine göre bilişim çağı, kimine göre ise küreselleşme çağı. Hangi düşünür ne söylerse söylesin, her zaman insan topluluklarının gücü tek temele dayanmıştır. Bu üretimin gücüdür.
Üretimin gücü, “üretilemezse ne olur?” sorusuna verilen yanıtlarla güçlenmiştir. Üretilmezse aç ve açık kalınır, üretilmez ve üretilemezse yaşam olmaz. Bunların hepsi doğru…
Ya tüketilemezse ne olur? Yanıtları bundan farklı değildir. Üretimin insancıl, sağlıklı ve planlı olmadığı yerde, tüketimin de adaletli ve hukuka uygun olması olanaksızdır…
Bu konuyu, en son Arap dünyasında yaşananlarla çözümlemeye çalışırsak; şöyle bir özetle karşılaşırız:
TUNUS’ta; “halk hayat pahalılığı, işsizlik ve yolsuzluk yüzünden sokaklara dökülünce, Zeynel abidin Bin Ali 14 Ocak’ta ülkesini terk etti.”
MISIR’da “17 Ocak: Başkent Kahire'de bir adam kendini yakmaya çalıştı.” 18 Ocak: 25 yaşındaki bir işsiz İskenderiye'de kendini yaktı ve kaldırıldığı hastanede öldü. CEZAYİR’de; 5 Ocak: Hayat pahalılığı nedeniyle düzenlenen ve 5 gün süren gösterilerde 5 kişi öldü, 800'den fazla kişi yaralandı. Hareket, temel gıda maddelerine yapılan zammın geri çekildiğinin ilanından sonra durdu.”
LİBYA’da 27 Ocak: Çıkan toplumsal olaylardan çekinen Kaddafi yönetimi, kalkınma ve yatırım fonuna 24 milyar dolarlık pay ayırdığını açıkladı.”
ÜRDÜN’de; 14 Ocak: Birçok kentte binlerce gösterici hayat pahalılığı ve ekonomi siyasetini protesto etti. 16 Ocak: 3 bin kadar kişi başkent Amman'da bir oturma eylemine katıldı ve ''Tunus devriminin yayılması'' çağrısında bulundu.
SUDAN’da “16 Ocak: Ömer El Beşir'in ''totaliter rejiminin sonunu'' isteyen muhalefet partileri gösteri düzenledi ve ayrıca gıda maddelerinin fiyatlarındaki pahalılıktan sorumlu tutulan Maliye Bakanının istifasını istedi”
Bu özetin devamını MORİTANYA, UMMAN VE FAS’ta olanlar izliyor.
Bu yaşananların temelinde yine üç kavram vardır. “Üretim, tüketim ve açlık.”. Çağımız; insanların üzerini örtecek naylonlar, sıradan bezler üretti ama onları doyuracak gıdaların paylaşımını o kadar kolaylaştırmadı. Yani bu şu anlama geliyor. İnsanların, üretilen gıda maddelerine ulaşacak gücü o kadar sınırlı ki onun için kendini feda ediyor.
Bir başka bakışla, tekellerin eline bırakılan temel gereksinim maddeleri üretimden hızla uzaklaştırılmıştır. Yukarıda örnek olarak sayılan ülkelerin tümünde olayların başlangıcı, bundan dolayı, işsizlik ve gıda maddelerinin pahalılığıdır. Milyonlarca insan yağa kalkıyor, sokaklara ve meydanlara iniyor. Aç insanın önüne de hiçbir şey duramıyor…
Bu satırların yazarı bir sosyal bilimci olarak, ne yazık ki bu tabloyu otuz yıldır bekliyordu. İşin teorik yanı bir yana, çorap söküğü gibi giden bu durumun, kısa zamanda durması mümkün değildir. Bölgeye ve Dünya’ya da yayılacaktır…
Dünyayı ve ülkeleri yönettiğini sanan iktidar erklerine de bir çağrımız olacak. Bu olan bitenler doğru okunmadığı sürece, bu rüzgar, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları kendi yöntemince silip süpürmeye kalkacaktır. Doğru mu süpürür, yanlış mı süpürür, onu zaman gösterecektir…
Önce üretimi bitirilmiş, tüketimi ise hızla körüklenmiş ülkelerde; alım gücü tükenen insanların teslim alınacağı sanılmıştır. Ülkelerin istikrarı için en tehlikeli yanılgı da bu noktadadır…
Püfür, püfür; ülkelerin sorunlarını çözdüğünü sanan iktidar erkleri ve iktidara geldiğinde sorunları çözeceğini iddia eden tüm muhalefet güçleri de olan bitenleri doğru ve yeni gözlüklerle okumalıdır.
İnsan toplulukları, her alanda planlı-programlı sosyal hukuk ve sosyal adalete dayalı üretim-tüketim sistemi içine dahil edilemezlerse durum iç açıcı değildir. Karabulutların alanı genişleyebilir…
Yıllardır, dünyada buna dikkat çeken pek çok düşünür, akademisyen, aydın ve füturolog (somut gelecek tahminci) vardır.
Gelecekte kimse, düşünürler, akademisyenler, aydınlar ve füturologlar uyarmadı demesin…
Ramazan Çakıroğlu
"Uzm. Sosyal Antropolog"
KAYNAKLAR
1:http://www.odatv.com/n.php?n=arap-dunyasinda-neler-oluyor--2801111200
2:A.g.y.
3:A.g.y.
4:A.g.y.
5:A.g.y.