YENİ BELGELER IŞIĞINDA SARI SALTUK’UN ZONGULDAK’TAKİ (GÖKÇEBEY-PERŞEMBE ) İZLERİ 16. yy
YENİ BELGELER IŞIĞINDA SARI SALTUK’UN ANADOLU-BALKAN GÜZERGÂHINDA KUZEY-BATI ANADOLU’DAKİ İZLERİ
(16. Yüzyıl Arşiv Kayıtlarına Göre)
 
 
Prof. Dr. Kenan Ziya Taş
Balıkesir Üniversitesi
Fen-edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü
BALIKKESİR
kztas@hotmail.com
 
          Bildirinin konusunun yeni bir Sarı Saltık biyografisi denemesi olmadığını yazının başlığı göstermektedir. Yazının amacı, Sarı Saltuk üzerine daha önce yapılmış çalışmalarda çok fazla bilinmediğinden kullanılmayan veya kullanılamayan bazı yeni belge ve bilgilerle asıl konuya katkı sağlamaktır.  Bildiride sunacağımız arşiv kayıtlarının muhtevası Sarı Saltuk’un gerçek kimliği, yaşadığı coğrafya ve faaliyetlerine dair ilaveler yapacaktır.  Bu bakımdan yazıda bu belgelerin muhtevası ve çözümleri verilecektir.
          Araştırmalarda “Saru / Sarı” ve “Saltık / Saltuk” şeklinde iki ayrı imlâ ile yazılan ismi, bu yazıda Sarı Saltuk şeklinde kullandık.
          Sarı Saltuk üzerine daha önce yapılmış araştırmalara göre Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli'nin fethi esnasında gazalara katılan, kahra­man­lığı ve velayeti ile daha yaşarken efsane­vî bir şahsiyet haline gelen bir Türk kahramanıdır. (1) M. Kiel, Anadolu ve Balkanlar’ın Türkleşip müslümanlaşmasındaki etkisiyle adı etrafında menkıbeler oluşmuş bir alperen olarak tanımlar. Kaynaklarda “mücahid-gazi, gazi-derviş, alp-eren, mübarek zat, ermiş” gibi sıfatlarla anılan Sarı Saltuk’un Sünnî, Alevî ve Bektaşî çevrelerince farklı yönleriyle benimsenmiş önemli bir isim olduğunu belirtir ve“Bektaşiliğin Sarışın Havarisi” olarak niteler.(2)Ahmet Yaşar Ocak bunu daha özelleştirir ve onu “XIII. yüzyılın ikinci yarısı içinde popüler islâm'ın Balkanlar'a girişine ve bunun sosyal tabanını teşkil eden bir Türk iskânına adı karışan, gerçek hayatı menkabelerle, efsanelerle iç içe geçmiş bir şahsiyet” olarak tanımlar.(3)
       Ancak hemen sözün başında altını çizerek belirtelim ki, bu konuda yapılmış araştırmalarda da sıklık vurgulandığı üzere kimliği ve şahsiyeti oldukça tartışmalıdır. Sarı Saltuk konusunda yapılan son çalışmaların birinde şu bilgiler en yeni ve dikkat çekici bilgilerdir. “Sarı Saltuk, muhtemelen kumrallığına bağlı olarak “Sarı” lakabını almıştır. Müellifin onun hakkındaki  “et-Türkî” nisbesi ve Türkmen”  vurgusu dikkate alındığında Seyyid olmadığı anlaşılmaktadır.  Kuzeyde yaşadığı yeri de
 

  1. Sarı Saltuk ve Saltukname için Şükrü  Halûk  Akalın (Hazırlayan),  Ebü'l-Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme I, Ankara, 1987; Ebü'l-Hayr-ı Rûmî, Saltuk-nâme II, İstanbul, 1988;  Ebü'l-Hayr-ı  Rûmî, Saltuk-nâme III,  Ankara, 1990.
  2. Machiel Kiel, “Sarı Saltuk”, TDVİA, C. 36, 147, Bu konuda şunları kaydeder.Sonraki yüzyıllara ait kaynaklarda Sarı Saltuk tamamen menkıbevî yönüyle anılır. 1480’de tamamlanan Ebülhayr Rûmî’nin Saltuknâme’si diğer kaynaklara nisbetle gerçek tarihî hikâyelerle dolu olduğundan akademik çevrelerde kabul görmektedir. 1481-1500’lü yıllarda kaleme alınan Hacı Bektâş-ı Velî Vilâyetnâmesi’ne ve aynı yıllarda yazılmış olan Vilâyetnâme-i Kutbü’l-aktâb Sultan Otman Baba adlı esere göre Sarı Saltuk, Hızır’ın himmetiyle Karadeniz’i seccadesiyle geçip Rumeli’ye gelmiştir. Ayrıca Battal Gazi’nin torunu olarak ortaya çıkan Sarı Saltuk zaman zaman bir şahin şekline girerek kerametler göstermiş, insan yiyen yedi başlı devi tahta kılıcıyla öldürmüştür. Kâfirlerin konuştuğu dilleri ve dinlerini iyi bildiğinden kendini gizleyen bir keşiş ve rahip olarak onların kilise ve saraylarını gezmiş, bazı yöneticilerini öldürmüş, bazılarını İslâm’a döndürmüştür. Hacı Bektaş, müridi olduğu zaman Sarı Saltuk’a bir kılıç, bir seccade ile yanına Ulu Abdal ve Kiçi Abdal adında iki arkadaş vermiştir. Üçü birlikte seccadeyle Sinop’tan Ermenistan’a kadar giderek kralını müslüman yaptıktan sonra Varna’nın kuzeyindeki Kalliakra Kalesi’ne ulaşmış, orada bulunan yedi başlı bir ejderi öldürüp kale kumandanının müslüman olmasını sağlamıştır. Ardından Sarı Saltuk arkadaşlarıyla beraber bir süre önce vefat etmiş olan Hacı Bektaş’ın kabrini ziyaret için Anadolu’ya dönmüştür.
  3. Ahmet Yaşar Ocak, Popüler İslâmın Balkanlardaki Destani Öncüsü Sarı Saltık XIII. Yüzyıl, Ankara, 2002,  s. VII, VIII.


            
            Akçakerman’ın batısında bir yerleşim olan “Sakçı” olarak vermiştir.  Burası daha sonra Baba Saltuk ve Babadağ diye adlandırılan Dobruca civarındaki beldedir. Müellifin onunla ilgili bazı terimlerde kelimelerin Kıpçakça olduğunu söylemesinden Sarı Saltuk’un Kıpçak asıllı olduğu tahmin edilebilir. Müellif,  Sarı Saltuk’un 70 yaşlarında 697’de vefat ettiğini söyleyerek kesin bir tarih vermektedir. Benzeri Horasan erenlerinde olduğu gibi Sarı Saltuk da önce Güney Doğu Anadolu’da görünmüş, buradan Anadolu’ya geçmiş ve daha sonra Kuzey ülkelerine gitmiştir. Kuzeyde bulunurken muhtemelen Memluklu hâkimiyetindeki Kıpçaklarla ilişkilerini kesmemiştir.(4)
              Sarı Saltuk üzerine şimdiye kadar en ayrıntılı çalışmayı yapmış olan Ahmet Yaşar Ocak, Sarı Saltık'tan bahseden kaynakların hiç biri onun zamanına ait değildir. Başka bir deyişle, Sarı Saltık ile söz konusu kaynakların kaleme almış tarihleri arasında birkaç asır vardır.(5)tespitini yaptıktan sonra eserinde onu iki kategoride ele alır. İlk olarak onu Peygamber soyundan büyük bir gazi evliya olarak gören olarak menkabevi bir Sarı Saltık,(6) ikinci olarak da iskân lideri, aşiret reisi, Kalenderi şeyhi, bir derviş gazi kimliği ile gerçek bir tarihi şahsiyet olarak Sarı Saltık.(7)
              Bizim yazımızda yer vereceğimiz ve üzerinde duracağımız belgeler yukarıda ifade ettiğimiz üzere onun gerçek bir tarihi şahsiyet olarak varlığına, yaşadığı coğrafya ve faaliyetlerine ışık tutmak üzere ikinci bölümdeki kısma tekabül etmektedir.
               Sarı Saltuk’un yaşadığı dönem olarak kabul edilen 13 yüzyılın ikinci yarısında Kuzey-batı Anadolu Coğrafyasında yaşananlar konumuz ve bu yazının kaynakları açısından düğüm noktasıdır.
                Bu yazıda esas kaynak olarak Bolu Sancağı Tahrir Defterlerinden Evkâf Defterleri’ni kullandık. Bolu Sancağı; Kuzeybatı Anadolu’da batıda Sakarya mansabından başlayıp doğuda Sinop’a kadar uzanan ve Karadeniz kıyıları ile hinterlandının önemli bir kısmını kaplayan coğrafya parçası üzerinde yayılmaktadır. Antik dönem kaynaklarının ifadesi ile Bitinya ve Paflagonya adı verilen bölgede, Osmanlı devrinde Kocaeli, Hüdavendigâr, Bolu, Çankırı ve Kastamonu sancakları bulunmaktadır. Bolu Sancağı, 16. Yüzyılda bu bölgenin en geniş idari birimlerinden biridir. Bugünkü siyâsî ve idarî coğrafyamıza göre Bolu, Düzce, Zonguldak, Bartın ve Karabük olmak üzere ayrılan beş ilin tamamını içine alan bölgeyi de ifade etmektedir. Tasvir ettiğimiz bu bölge, büyük ölçüde Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında yayıldığı alan niteliğindedir. Esasen Bolu Sancağı’na ait kesim, Anadolu Selçuklu Devleti'nin Akdeniz, Karadeniz ve Batı Anadolu’da olmak üzere üç ana bölgede oluşturduğu uç teşkilatları kapsamındadır. Bolu Sancağı dâhilindeki bölgenin, Bizans hududunda yer alması ve bu nedenle Anadolu’nun Osmanlılar tarafından fethi esnasında devletin kurulduğu ve ilk yayıldığı coğrafya olması; bölgenin siyâsî ve tarihî bakımdan öneminin de delilidir.(8)


  1. Mehmet Saffet Sarıkaya-M. Necmettin Bardakçı- Nejdet Gürkan, “715/1315’de Yazılan Tuffâhu’l-Ervah’a Göre Sarı Saltuk” Bu çalışma “İbnu’s-Serrâc’ın Eserleri Çerçevesinde XIII. yüzyıl’da Güneydoğu Anadolu’da Dinî-Tasavvufî Hayat”adlı 110K317 numaralı TUBİTAK projesi bağlamında yapılmıştır.
  2. Ocak, Sarı Saltık, s. 1.
  3. Ocak,Sarı Saltık, s. 38 vd. Sarı Saltık'ın, talihsizliğe uğramış bir Anadolu Selçuklu sultanını destekleyen Türkmen aşiretinin beyi ve dini lideri olan bir Türkmen babası sıfatıyla Dobruca'ya giden önce orada sonra da Kırım'da birkaç zâviye açarak tabii yolla islâm propagandası yapan, Anadolu'daki diğer konar-göçer Türkmen aşiret­leri gibi, bu aşiretin de bir gazâ ve cihad ideolojisinin ve geleneğinin mirasçısıdır. Diğer Türkmen babaları gibi Sarı Saltık da bu geleneği sürdüren bir gâzi-derviştir.Saltıknâme'deki menkabelere göre Sarı Saltuk, yalnızca kera­metler gösteren ve gayri müslimleri etkileyerek onları müslüman olmağa ikna eden bir ehl-i keramet veli değil aynı zamanda savaşçı, gazâ ehli bir şeyhdir. Bu özelliği, her iki tipi de şahsında temsil ettiği için Sarı Saltık'ı hem Hacı Bektaş-ı Veli gibi evliyâdan, hem de Seyyid Battal Gâzi ve Melik Dânişmend Gâzi tipindeki mücahidlerden ayırır ve kendinden birkaç yüzyıl sonra yaklaşık aynı bölgelerde faaliyet gösterecek olan Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli) ve Otman Baba gibi gâzi-dervişlerin ön­cüsü bir tip olarak ileri çıkarır. Ocak, Sarı Saltık, s.86.
  4. Ocak, Sarı Saltık, s. 64 vd; Sarı Saltık'ı belirttiğimiz anlamda bir İslam misyoneri değildir. O, talihsizliğe uğramış bir Anadolu Selçuklu sultanını destekleyen Türkmen aşiretinin, çok muhtemelen Çepniler'in -ve yine muhteme­len tıpkıBarak veyaBaraklı örneğinde ve daha başkalarında olduğu gibi, kendi adını, yaniSaltık veyaSaltıklı ismini taşıyan- bir kolunun beyi ve dinî lideri bir Türkmen babası sıfatıyla Dobruca'ya gitmiş, orada ve Kırım'da birkaç zâviye açarak tabii yolla islâm propagandası yapmıştır. Ocak, Sarı Saltık, s. 90
  5. Kenan Ziya Taş, “Osmanlı’nın Kuruluş Coğrafyası Olarak Bolu Sancağı’nın Arşiv Kaynaklarından Tahrir Defterleri ve Bunlara Dayalı Çalışmalar Üzerine Değerlendirmeler”, Osmanlı Coğrafyası Kültürel Arşiv Mirası’nın Yönetimi ve Tapu Arşivlerinin Rolü Kongresi Bildirileri C. I, Ankara, 2013, s. 775-790.

         Bu coğrafi konumunun ve tarihi gelişmelerin tabii bir sonucu olarak Bolu Sancağı zaviye bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Üstelik bu durum sadece XVI. yüzyıla ait de olmayıp, mevcut zaviyelerin varlığı bölgenin ilk fetih dönemlerine kadar gitmektedir. Tarihi çok eski zamanlara giden zaviyeler, Anadolu’ya Selçuklularla gelmiş, çok fonksiyonlu İslâmi bir kurumdur. Bu kurum diğer sosyal ve ekonomik fonksiyonlarının yanında, özellikle kırsal nüfusun dinî-ahlâkî eğitimi ve terbiyesi üzerindeki etkileri ile belirginleşmektedir. Bütün zaviyeler aynı fonksiyonları taşımasalar da, hepsinin ortak özelliği barınma fonksiyonuna sahip olmasıdır. Bu barınma özelliği dolayısı ile zaviyeler, hem iskân şekillenmesinde hem de ulaşım ağında önemli bir işlev görmektedir.(9)
        Sarı Saltuk’un bu bölge ile irtibatının ortaya çıkmasını sağlayan kurum ise işte bu zaviye ağının bir parçası olan ve tahrir defterlerine “Sarı Saltuk Zaviyesi” şeklinde kaydedilen bilgidir.(10)
      Sarı Saltuk’u yöre ile irtibatlandıran tarihi gelişmelere kısaca göz attığımızda oldukça karışık bir döneme tesadüf ediyoruz. Anadolu Selçuklu Sultanlığı tahtı için mücadele eden II. İzeddin Keykâvus, Yazıcıoğlu Ali’ye göre 1261-62’de, Moğollar’ca desteklenen kardeşi Rükneddin Kılıcarslan’a yenilip beraberindeki Türkmenler’le birlikte İstanbul’a İmparator VIII. Mikhail Palaiologos’a sığınmış, imparator kendisine Dobruca’da yer gösterince beraberindeki Türkmenler’le Rumeli’ye geçerek buraya yerleşmiştir. Dobruca’da iki kasabada otuz kırk obalık bir nüfus oluşturan bu Türk gruplarına Sarı Saltuk liderlik yapmış, ancak Bulgar beylerinin bölgede güç kazanmasıyla birlikte (1304) bunlar Batı Anadolu’ya geçerek Karesi’ye yerleşmiştir. Bir diğer rivayete göre İzzeddin Keykâvus bir ara Enez’de hapse düşmüş, Kırım Hanı Berke tarafından kurtarılarak beraberindeki Türkmenler’le Kırım’a götürülmüş ve bir müddet Kefe’de yaşamıştır. Sarı Saltuk’un da içinde bulunduğu bu Türkmen topluluğu İzzeddin Keykâvus’un 1278-79’da vefatı ve hâmileri Berke Han’ın ölümünden sonra tekrar Dobruca’ya dönmüştür. Sarı Saltuk burada 1293 yılına kadar yaşamış ve ölümünün ardından Babadağı’ndaki zâviyeye gömülmüştür.(11)
          Bu siyasi gelişmelerin cereyan ettiği coğrafya,  Izzedin Keykâvus’un yanında yer alan Türkmenlerin bulunduğu ve birlikte Moğollara ve rakiplerine karşı mücadele ettiği yer olmasının yanında, onun Balkanlara geçtiği coğrafyadır.(12) İster İstanbul Boğazı üzerinden isterse Karadeniz’de Sinop üzerinden Kırım yolu ile Balkanlara inmiş olsun, Bolu Sancağı doğu ve batı istikametindeki iki çıkış noktasının arasında yer alır.
 
       Sarı Saltuk’la İlgili Bolu Tahrir Defterlerindeki Kayıtlar:
      Tahrir Defterleri (Defter-i Hâkânîler veya kısaca Tahrir Defterleri) padişah değişimi, yeni fetihler veya zamanla meydana gelen umumî değişiklikleri tespit etmek gibi çeşitli vesilelerle yapılan sayımların neticelerini ihtiva eden defterlerdir. Tahrir esnasında kaza, nahiye, mezra, yaylak, kışlak, mera ve çiftlik gibi meskûn ve ziraî sahaların, mülk, vakıf, timâr gibi hukukî durumları tespit edilirdi. Tahririn yapıldığı bölgedeki yetişkin erkek nüfus; varsa ellerindeki toprakların büyüklükleri; çift, nim, bennak, caba gibi yükümlü oldukları vergi miktarları; muaf iseler ilgili izahat ile başta ziraat ve hayvancılık mahsulü olmak üzere gelir getiren bütün kalemler de tutulan defterlere kaydedilirdi. Bu defterlerden olan evkâf defterleri vakıf müessesesinin devamlılığı göz önüne alındığında kendi döneminde çok daha eski tarihler atfen bilgiler verir. Bu bakımdan bizi, Osmanlı öncesi dönemin varlıklarına ve beşeri ve idari yapıya ait orijinal bilgilere ulaştırır.
Şimdi bu çerçevede Bolu tahrir defterlerinde karşımıza çıkan konumuz olan Saltuk Şeyh’e ait (!?) kayıtları veriyoruz. Bu defterlerden en eskisi 1519 tarihli tahrire ait İBK MCO 15 ileBOA TD 51 kodlu defterler; diğeri 1520’lerde hazırlandığı anlaşılan BOA TD 438 kodlu Anadolu Eyaleti Muhasebe Defteri; son defterimiz de 1566-68 tarihli son tahrire ait KK TD 547 kodlu defterlerdir.(13)
 

  1. Kenan Ziya Taş, “16. Yüzyılda Bolu Sancağı’nda Zaviyeler ve Ulaşım Ağı”,CIEPO, Uluslararası Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Tarihi Araştırmaları 6. Ara Dönem Sempozyum Bildirileri, 14-16 Nisan 2011 Uşak, Cilt III, İzmir 2011, s. 1503-1518.
  2. Burada işaret edilen kısım ve diğerleri bildirinin belgeler kısmında yer almaktadır.
  3. M. Kiel, Sarı Saltuk, s.148.
  4. Keykavus’un bu mücadeleleri için bkz. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971,s. 458-497; Faruk Sümer, “Keykâvus II”, TDVİA, c. 25, s. 355-356.
  5. Bu defterler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kenan Ziya Taş, “Osmanlı’nın Kuruluş Coğrafyası Olarak Bolu Sancağı’nın Arşiv Kaynaklarından Tahrir Defterleri ve Bunlara Dayalı Çalışmalar Üzerine Değerlendirmeler”, Osmanlı Coğrafyası Kültürel Arşiv Mirası’nın Yönetimi ve Tapu Arşivlerinin Rolü Kongresi Bildirileri C. I, Ankara, 2013, s. 775-790.


IBK MC 15 v 101a-b

               Zemin
              Kızılbel’de Saltuk Şeyh vakfıdır. Sultan Keykavus’dan. Kadîmî mülk-i ıssı kızı (?) Süleyman Paşa’dan. On beş muddluk yerdir. Eski defter sûreti bu. Şimdiki halde girü mezkûr Saltuk Şeyh zâviye ve kârbânsarây hizmetiçün mutasarrıfdır. Pâdişâh nişânıyla zâviye ve kârbânsarây hizmetini eder. Eski defterler sûreti bu.  Hâliyyen pâdişâhımız – azze nasruhu-  beratıyla mezkûr Mehmed Fakı mutasarrıfdır. Eski defterlerde mukarrer.  Sekiz muddluk yerdir be-mudd-ı Kostantiniyye. Elinde merhûm Keykâvus ve kızı Süleyman Paşa’dan ve Umur Paşa’dan ve Kılıç Arslan’da ve merhûm Hüdâvendigâr nişânları  dahi var. Ammâ  zâviye işlemez harâb. Eski defterler sûreti bu. Ba’dehu vakf-ı mezkûru Mehmed Fakı merhûm Sultan Bâyezid  Hân berâtiyle tasarruf edüb zâviyede âyende ve revendeye hizmet edermiş. Pîr-i mutasarrıf ölüb zâviye harâba mütveccih olub Yedidivân kâdısı –azze fazluhu- mezkûr Pîr-i mutasarrıfın neslinden Seydi Fakı’ya ve Tahir ân kimesnelere verilmiş ki zikrolan on beş muddluk vakıf yeri müşterek vakfiyyet üzere mutasarrıf olub zâviyede âyende ve revendeye hidemet edeler deyu merhûm Sultân Bâyezîd Hân berâtı var. Sonra mezkûr Seydi Fakı fevt olub hissesi Yedidivân kâdısı- azze fazluhu- oğlı İne Beki’ye sadaka olunmuş elinde merhûm Sultan Bâyezîd Hân berâtı var. Hâliyyen vakf-ı mezkûra ala-seb’ilü’l-iştirâk  Tâhir ve İne Begi mutasarrıflardır. Ellerin pâdişâhımız –azzellahu amsarahu- hazretlerinin berât-ı hümâyûn var. Görülüb deftere kaydolundu. HASIL 216,5. ….



IBK MC 15 v 100b 

               Zemin,(14)
           Tefen Divanında Mahmud Şeyh dutadurduğu çiftlik kadîm mülk-i ıssı Kır (!) Beg vakf etmiş merhûm Bâyezîd hüdâvendigâr mukarrer ve müsellem dutup hükm-i hümâyûn erzânî kılmış mezkûr Mahmud Şeyh oğlu Saltuk Şeyh mutasarrıfdır. Eski defter sûreti bu. Şimdiki hâlde Mezkûr Saltuk Şeyh oğlu İne Begi’nin oğlu Derviş Hüseyin mutasarrıf olup âyende ve revendeye zâviyesinde hizmet eder eski defterler sûreti bu. Hâliyyen Veli Fakı mutasarrıfdır. Elinde Pâdişâhımız nişânı görülüb deftere sebt olundu. Âyendeye ve revendeye hizmet eder. Hâliyyen pâdişahımız – azze nasruhu- berâtıyla mezkûr Veli Fakı mutasarrıf. Zâviye yok bundan gayrı elinde üç vakıf dahi var imiş. Eski defterlerde mukarrer. Altı muddluk yer imiş be-mudd-ı Burusa- … vakf-ı mezkûru Ömer Fakı nâm kimesne tasarruf edermiş. Mütevelli ciheti olduğu sebebden Yedidivân kâdısı arzıyla Hişâm Fakı nâm kimesneye verilmiş ki zâviye-i mezbûreye şeyh olub hidmet hizmet-i lâzımesin edâ ettikden sonra cihet-i meşihât bundan evvel her neye mutasarrıf ola geldi ise bu dahi anâ mutasarrıf ola deyu elinde pâdişahımız hazretlerinin berât-ı hümâyûnu var. Görülüb deftere kaydolundu.
 




  1. Bu belgeyi Veli Saltık, Sarı Saltuk ve Saltuklular, Ankara, 2012, adlı kitabın yazarı, dolaylı olarak benim çalışmalarımdan temin etmiş ve sosyal medyada  (Kendi adına Facebook sayfası) yayınlamıştır. Ancak pek çok okuma yanlışları bulunmaktadır.
     


TKGM TD EVKAF 547 s.152

         Karye-i Kızılbel’de Şeyh vakfıdır. Sultan Keykâvus’dan kadîmî ıssı kızı Süleyman Paşa’dan on beş muddluk yerdir deyu mukayyed der defter-i atîk hâliyyen Şaban Fakîh mutasarrıf bâ-berât-ı hümâyûn. Pir Veli veled-i İne Begi bennak, Hişam birader-i o bennak, İhsan veled-i Mustafa bennak, Hasan veled-i İne Begi bennak Yekûn hane 4, Hasıl 216.


Yenice tevâbi’inde Saltuk Divânı’nda, Âşiyân-ı Dikili Kaya t’abi’-i Yenice, Âşiyân-ı Degirmen Kaya t’abi’-i Yenice



IBK MC 15 v 118a

                Zemin, Karaköy’de İlyas ve Saltuk yeri vakıfdır. Durak Fakı’ya kadîmleri Çakıroğlanlarından ve Sultanımız dahî müsellem dutub nişân vermiş beş muddluk yerdir. Şimdi yeri yine Durak tasarruf eder. Eski defter sûreti bu. Şimdi Murâd Hân berâtiyle mezkûrlar mutasarrıf. Eski defterler sûreti bu. Hâliyyen Mevlânâ Muslihiddin’e ve Abdülvehhâb’a sadaka olunmuş. Ellerinde Sultânımız nişânı görülüb deftere sebt olundu. Eski defterler sûreti bu. Haliyyen Pâdişahımız –azze nasrahu- berâtiyle mezkûr Mevlânâ Abdülvehhâb  ve Abdülfettaâh ve Mevlânâ Yusûf mutasarrıflar. Ellerinde Sultân Murâd Hân ve Sultân Mehemmed Hân –tâbe serâhu- mektûbları ve şer’î vakfiyeleri dahî var. Eski defterlerde mukarrer. Ammâ Mevlânân Halîmî Defteri’nde mensûh olub timâra verilmiş imiş. Eski defterler sûreti bu. Ba’dehu vakf-ı mezkûru neçe kimesneler tasarruf etdikden sonra hâliyyen Pâdişâhımız  -azze nasrahu- berâtiyle Fethullah ve Ahmed ve Ebulleys ve Ferruhşâd ve Mukâm şâh ve Alemşâh ve Abdurrahman nâm kimesneler mutasarrıflardır. Berât-ı şerîf görülüb deftere kaydolundu.



IBK MC 15 v 55b

                         Zemin
                    Kusra Divânı’ında Tura Şeyh Çiftliği merhûm Süleyman Paşa ve Bâyezîd-i Hüdâvendigâr vakf-ı evlâd etmiş vakıfnâmeleri zâyi’ olmuş deyu Mevlânâ Mudurnı kâdısı Hacı Fakı’nın mektûbun görüb deftere mastûr oldu. Şimdiki halde Tura Şeyh neslinden Saltık Şeyh oğlu Müstecâb Fakı mutasarrıfdır. Eski defter sûreti bu. Hâliyyen Hafsa bint-i Müstecâb mutasarrıfedir bâ berât . Eski defterler sûreti bu. Hâliyyen Mezkûr Hafsa Hatun ve Paşa Hatun bint-i Müstecâb mutasarrıfelerdir bâ berât. Dede Beg’de mukarrer ……. Mezbûre Hafsa nâtvâne ve mütefâ’ire olub kudreti omaduğu sebebden kendü rızâsıya Mengen kadısı arzı üzerine hissesi oğluEbu Bekir’e sadaka olunmuş vakf- evlâdlık üzere elinde merhûm Sultân Bâyezîd Hân berâtiyle Pâdişâhımız hazretlerinin berât-ı cedîdi var mezkûre Paşa Hâtun dahi fevt olub hissesi kâdî-i mezbûr arzıyla oğulları Muzafer (?) Fakih ve Hacı İlyas’a sadaka olumuş ellerinde Sultân Bâyezîd Hân berâtiyle Pâdişâhımızın berâtı var cümleten ahkâm-ı şerîfe görülüb deftere sebt olundu.



IBK MC 15 v 118a

                  Zemin, Karaköy’de İlyas ve Saltuk yeri vakıfdır. Durak Fakı’ya kadîmleri Çakıroğlanlarından ve Sultanımız dahî müsellem dutub nişân vermiş beş muddluk yerdir. Şimdi yeri yine Durak tasarruf eder. Eski defter sûreti bu. Şimdi Murâd Hân berâtiyle mezkûrlar mutasarrıf. Eski defterler sûreti bu. Hâliyyen Mevlânâ Muslihiddin’e ve Abdülvehhâb’a sadaka olunmuş. Ellerinde Sultânımız nişânı görülüb deftere sebt olundu. Eski defterler sûreti bu. Haliyyen Pâdişahımız –azze nasarahu- berâtiyle mezkûr Mevlânâ Abdülvehhâb  ve Abdülfettaâh ve Mevlânâ Yusûf mutasarrıflar. Ellerinde Sultân Murâd Hân ve Sultân Mehemmed Hân –tâbe serâhu- mektûbları ve şer’î vakfiyeleri dahî var. Eski defterlerde mukarrer. Ammâ Mevlânân Halîmî Defteri’nde mensûh olub timâra verilmiş imiş. Eski defterler sûreti bu. Ba’dehu vakf-ı mezkûru neçe kimesneler tasarruf etdikden sonra hâliyyen Pâdişâhımız  -azze nasrahu- berâtiyle Fethullah ve Ahmed ve Ebulleys ve Ferruhşâd ve Mukâm şâh ve Alemşâh ve Abdurrahman nâm kimesneler mutasarrıflardır. Berât-ı şerîf görülüb deftere kaydolundu.
 
TD 538 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri II, Ankara 1994, s. 507

Zemin Karaköy’de İlyas ve Saltuk yeri beş muddluk yerdir vakf-ı ‘âmmdır. Hâsıl 211



          Değerlendirme
         İncelememize konu olan, Kuzey-batı Anadolu’nun iki mühim merkezi olan Bolu ve Kastamonu sancaklarının Türk/Türkmen karakteri çok belirgindir. O kadar ki 17. Yüzyılda dahi Kâtip Çelebi’nin tavsifi de söylediğimiz hususu açıkça ortaya koymaktadır. Katip Çelebi Kastamonu’dan bahsederken “...ve bu şehir Türkmenin kaidesidir, naklederler ki Kastamoniyye küffâr elinde iken Türkman Kastamoniye’ye gaza ederdi...” demektedir. “Türkmenin kaidesi”, yani Türkmen’in oturduğu, iskân edildiği yer demesi; yine Bolu’dan bahsederken “Bolu Anadolu eyaletinde miyane payedir, ehalisi Etrakin eşbehidir.”; yani orta ölçekte bir yer olan Bolu’nun sakinleri Türk’e en çok benzeyen, Türk tipini en iyi temsil ve remz eden, en iyi, en güzel Türk’tür, demesi ve esasen Batı Karadeniz’de 24 Oğuz boyundan birkaçı hariç, diğerlerinin adlarını taşıyan pek çok yerleşim yeri olması, bölgedeki beşeri yapının özelliklerini çok iyi tarif etmektedir.(15)
             Bugün Zonguldak’ın Çaycuma ilçesine bağlı Saltukova adlı bir beldenin varlığı ve yine bugün aynı ilçeye bağlı bir köy olan Kızılbel köyünde Saltuk Şeyh’e ait bir zaviyenin varlığını bildiren kayıt tarihi irtibatı açıkça destekleyen hususlardır.(16) BOA TD 51 s 361’de geçen Saltuk Divanı, ilk fetih ve iskân devirlerinin izlerini taşıyan eski bir idari-iktisadi birim olan Divan’ı taşıması Saltuk bri Türkmen topluluğu beyi ve buna bağlı olarak askeri bir önder olduğunu akla getiriyor. En azından o hatırayı taşıyor.
Saha sonraki çalışmalarımızda çok daha ayrıntılı ve geniş ele alacağımız belgelerin başında gelen ve okunuşunu yukarıda verdiğimiz IBK MC 15 v 101a-b adlı belgede, açıkça Keykavus isminin geçmesi ve yine Bugün Balıkesir yöresinde yoğun bir Çepni (yöre ağzındaki söylenişi ile Çetmi) nüfusunun varlığı aşağıdaki değerlendirmeyi daha dikkat çekici kılmaktadır.
          Sarı Saltık'ın içinde bulunduğu, Dobruca'ya göç eden aşiretin, Babailer isyanına katıldığını bildiğimiz Çepni boyu olduğu, Fuat Köp­rülü, Z. Velidi Togan ve Faruk Sümer gibi bazı tarihçilerce çok muh­temel görülmektedir. Bu mümkündür; çünkü isyanda çok faal bir rol oynayan bu boyun, isyanın bastırılması ve Selçuklu kuvvetlerinin taki­batı sebebiyle merkezden uzak mıntıkalara çekilmesi çok normaldir. Nitekim Çepniler'in bir kısmının Sinop taraflarına yerleştiğini çok iyi biliyoruz. GerekSaltıknâme'de gerekseVilâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli’deSarı Saltık'ın Sinop üzerinden Dobruca'ya gittiği anlatılır. HattâSaltıknâme'de Sarı Saltık sık sık Sinop'tan Kırım taraflarına, Kı­rım'dan Sinop'a geçer. Bu iki kaynaktaki Sinop vurgusunun muhteme­len, burasının Karadeniz'e çıkış için I. Alâeddin Keykubad döneminde fethedilmiş Selçuklu hâkimiyetindeki tek liman olmasının yanında, Si­nop'taki Çepni yerleşimiyle bir bağlantısı da olmalı, dolayısıyla tarihsel bir temeli bulunmalıdır. Diğer yandan, Çepniler'in bir kısmının, diğer pekçok Türkmen aşireti gibi batıdaki Bizans uclarına yerleşmiş bu­lunması da çok mümkündür(17). Şimdi sorulacak soru şudur: Sarı Saltık 1263-64 tarihinde Dobruca'ya göçen -Çepniler olması çok muhtemel- bu Türkmen aşiretinin içinde ne sıfatla bulunuyordu? F. Köprülü'nün çalışmalarından bu yana çok iyi tanıdığımız Türkmen


  1. Kâtip Çelebi, Cihânnümâ, s. 651/786; K.Z. Taş, Bolu Sancağı, s. 100-101; A. Kankal, Türkmen’in Kaidesi Kastamonu, Ankara, 2004.
  2. Cevdet Yakupoğlu, Kuzeybatı Anadolu’nun Sosyo-Ekonomik Tarihi Kastamonu –Sinop-Çankırı-Bolu, Ankara 2009, s. 318-319.
  3.  Bu konuda Ahmet Yaşar Ocak dipnotu: “Karesi bölgesine dahil bulunan Balıkesir havalisinde bugün de yaklaşık otuz ka­dar Çepni köyü bulunduğunu biliyoruz (bk. İsmail Hakkı (Kadıoğlu,Çepniler Balıkesir­'de, Halkevi neşr., Balıkesir 1935 ve Faruk Sümer,Çepniler: Anadolu'daki Türk Yerleş­mesinde Önemli Rol Oynayan Bir Oğuz Boyu, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstan­bul 1992, ss. 124-126). Ne var ki, bu köylerin hemen tamamı, XV. yüzyıldan sonra, özel­likle XVII. yüzyılda Rakka havalisindeki Halep Türkmenleri arasında gerçekleştirilen is­kân sırasında buraya yerleştirilen konar-göçer Çepniler'in sonradan kurdukları köylerdir (Bk. Kâmil Su,Balıkesir ve Civarında Yürük ve Türkmenler, Balıkesir Halkevi nşr., İstan­bul 1938, ss. 103-104; Sümer,a.g.e., ss. 120-122). Bununla beraber F. Sümer XV. ve XVI. yüzyılda Karesi sancağında Çepni adını taşıyan bir tek köy bulunduğunu, bunun da ya bölgeyi fetheden Türkmenler arasındaki Çepni boyu veya Halil Ece ile Dobruca'dan dö­nen Çepniler tarafından kurulmuş olabileceğini, ancak bunun zayıf bir ihtimal görül­mesi gerektiğini, Osmanlı fetihleri sırasında kurulmuş olmasının daha kuvvetli oldu­ğunu yazıyor(a.g.e., s. 120). fakat gerekçe açıklamıyor. Oysa birinci ihtimal de pekâla mümkün olabilir.” Ocak, Sarı Saltık, s. 66.

        babalarından biri olduğunda şüphe bulunmayan bu zatın, bu aşiretin içinde yaşadığı muhakkaktır. Onun sıradan bir tarikat şeyhi olmadığı da, Dobruca'ya vukû bulan göçü yönetmesinden anlaşıldığına göre, o kimdi?(18)
         İşte ancak böyle bir sosyal-dinî statü ve otorite sahibi olarak Sarı Saltık, II. İzzeddin Keykâvus'un yolladığı haber üzerine, Karesi (Balıkesir) yöresindeki on, on iki bin kişilik kendi aşiretini almış ve Konstantinopolis boğazından geçirerek Bizans imparatoru VIII. Mihail'in kendilerine tahsis ettiği Dobruca steplerine götürmüş ve yerleş­tirmiş olabilir. Sıradan bir dervişin böyle bir işi başarabilmesi, göç gibi önemli bir olay konusunda büyük bir Türkmen aşiretine sözünü ge­çirme ihtimalinin çok zayıf olması itibariyle, imkânsıza yakın derecede zordur. Böyle önemli bir işi ancak o aşiret içinde çok yüksek bir nü­fuzu olan biri, kısaca lider konumuna sahip birisi becerebilir. Bu se­beple biz, Sarı Saltık'ın yalnız bir şeyh değil, aynı zamanda aşiret reisi olması gerektiğini düşünüyoruz. Dönemin Selçuklu kaynakları bu olaydan bahsetmediklerine, Yazıcızâde'nin de İbn Bibi'yi çevirirken Bizans kaynaklarından yarar­lanması pek söz konusu olmadığına göre, II. Murad devrinde yaptığı bu çevirisinin II. Izzeddin Keykâvus'la ilgili kısmına koyduğu Dobruca göçü ve Sarı Saltık epizodunun kaynağı nedir? Başka bir deyişle Yazıcı­zâde verdiği bu ek bilgileri nereden temin etmiştir? Bizce bu sorunun bir tek cevabı vardır: Yazıcızâde bu bilgileri Dobruca'da ve Karesi'de yaşayan Türkler'den derlemiş olmalıdır.(19)
        Sonuç olarak, bu konuyu doktora tezimizin konusu olan Bolu Sancağı ile şimdi akademik çalışma hayatını sürdürdüğümüz ve yaşadığımız yer olan Karesi Sancağı’nda (Balıkesir) hem arşiv hem de saha çalışmaları ile derinleştirerek sürdüreceğiz.



  1. Ocak, Sarı Saltık, s. 66-67.
  2. Ocak, SarıSaltık, s. 28-30.




 
 
Facebook'ta Paylaş...

Haber Tarihi:2018-05-30
Bu haber 2957 kez okunmuştur...

 
  İstatistik
  Dün : 1045
  Bugün : 1137
  Toplam: 6453413
   Online :

  370 konuk,

 
Tefen67.com

<< Ana sayfaya Geri Dön <<

Yorumlar

Henüz Hiç Yorum Yazılmamış.

Bu Habere Yorum Yazın

ELEŞTİRİYE EVET HAKARETE HAYIR!...
Yorum köşemiz düşüncelere zenginlik katmak için hizmet vermektedir.
Adı Soyadı :
Email :
Mesajınız :
Güvenlik Doğrulama