Bir yaz daha bitti. İlkokullarımızdaki mevsim şeritlerinde yaz mevsiminin altında; haziran, temmuz ve ağustos ayları yazar. Şimdilerde ise herkes yaz mevsiminin kaydığını söylüyor.Yani yaz mevsimi bir iki ay geç gelip geç gidiyor.
Her yaz olduğu gibi bu yaz da doğup büyüdüğüm yerleri ziyaret ettim. Aile büyüklerim, eş-dostumla görüştüm. Bahçeme dikmiş olduğum fidanların geç de olsa bakımını yaptım.
Beldemiz Hacımusa’da orman yürüyüşlerine çıktık. Bu yürüyüşü dostlarımızla her yaz yapmaktayız; hem de büyük bir keyifle.Tanıdığımız, bildiğimiz mantarlardan toplayıp yedik.Ancak bu yürüyüşlerimizde canımızı sıkan, bizi derinden etkileyen bir durumla da karşılaştık! Kestaneler! Kestane ağaçları, birer birer kuruyorlar! Yaşlısı genci, daha fidan halinde olanlardan bile kuruyanlar, kurumaya yüz tutanlar var. Ormanın içinde, derinliklerinde, değişik bölgelerde onlarca kestane ağacı ölmüş ya da ölüyor!
Durum bu beyler, köylüler, kentliler ve de yetkililer. Kestane ağaçları ölüyor ama ağlayanı yok, üzüleni yok, bakanı yok. Köylüler mi?! Köylü mü kaldı ki? İşsizlik tüm köyleri boşalttı.Hem köylüler ne yapabilir ki.Burada en önemli görev sanırım devletin kurumlarına düşüyor. Orman Bölge Müdürlükleri, belediyeler, beldes, köydes vb. Sözde bir hayli kurum ve kuruluş var. Bu ağaçların neden kuruduğu mutlaka araştırılmalı ve bir önlem alınmalıdır.
Nurettin Saraçlı




