Bolu’dan doğup Devrek’te Devrek ve Soğanlı Çayı ile birleşen kısımdan sonra da Filyos nehri adını alan bu ırmak, tarih boyunca yöre insanının geçim kaynağı olmuştur. Özellikle Osmanlı Dönemi’nde ormanlardan kesilen ağaç tomruklarının Filyos sahiline taşınmasında nehir, ekmek kapısı olmuş çilekeş yöre insanına…
Hani ‘ekmeğini taştan çıkardı’ denir ya işte tam öylesi…
Kereste ticareti, son yıllara kadar hemen hemen tek geçim kaynağı idi yörenin.
Maden kömürünün bölgede bol miktarda var olduğunun keşfedilmesi ile çilekeş yöre insanı için Filyos nehri ekonomik manada ikinci plana atıldı.
Tabii ki doğal olarak yöre insanı, nehir üzerinden de ulaşımını sağlamak zorunda idi…
Ulaşımını sağlamak için de nehrin değişik yerlerinde ahşaptan kurduğu köprüleri devreye soktu. Bu amaçla 1872 yılında Devrek’te, bugünkü eski Zonguldak ve Çomaklar Köprüsü’nün bulunduğu alanda ahşap iki köprü inşa edildi.
14 Mart 1865’de de Devrek ile Gökçebey/Tefen arasındaki nehir üzerinde ahşap bir köprü inşa edildi.
Ancak ahşap köprülerin şöyle bir sorunu oluyordu…
Nehir ne zaman taşsa ve çilekeş insanımız bir sel felaketi ile karşılaşsa bu ahşap köprüler her seferinde yıkılıyor ve yeniden tamir ediliyordu.
Sel felaketleriyle insanımız hem mal ve hem de can kayıpları veriyordu.
Nitekim miladi 1325 yılında da Ereğli’de Gülünç nehri üzerindeki Orhan Köprüsü çeşitli onarımlardan geçmişti.
18 Aralık 1858 yılında, Devrek ve Çaycuma’yı da kapsayan büyük bir sel felaketi yaşandı ve mecrasından çıkan nehir eski yatağına döndürülmeye çalışıldı. Hatta bu felaketle yukarıda sözünü ettiğimiz eski Zonguldak Köprüsü de yıkıldı. Zaptiye emiri İzzet Paşa tarafından da yıkılan bu köprü yeniden inşa edildi.
11 Ağustos 1907 yılında da Devrek ve Çaycuma başka bir sel felaketine maruz kaldı ve bu eski Zonguldak Köprüsü yeniden yıkılmaktan kurtulamadı. Bu kez ahşap köprü, Devrek belediye reisi Halil Ağa tarafından yeniden inşa edildi.
Devrek ve Çaycuma 22 Ocak 1912 yılında başka bir sel felaketi daha yaşadı ve halkın bir kısmının evleri bu sel suları ile büyük zarar görerek yıkıldı, tıpkı 1998 yılı sel felaketi gibi.
Bu durum bölge insanının bir imtihanı sanki…
Basından takip ettiğim kadarıyla Çaycuma Köprüsü de baraj kapaklarının açılması sonucu fazla suların tahliyesi ile köprünün tazyik edilmesi sonucu yıkıldı. Yıkılırken de köprü üzerinde minibüs içinde ve yaya olarak geçmekte olan çilekeş insanımız nehre düşerek hayatlarını kaybettiler.
Minibüs içinde bulunanlar arasında Çaycuma Belediye Başkanımız Mithat Gülşen Bey’in babası ve yeğeni de var…
Mithat Gülşen Bey doğal olarak çok üzgün ve ilk haberi duyduğunda gözyaşları içinde hastaneye kaldırıldı. Şükür ki şimdi iyi…
Kazada hayatlarını kaybedenlerin yakınlarından bir kısmı Mithat Bey’e sitem ediyor…
Ama onun da içi yanmış…
İki can da o kaybetti…
***
Devrek, Çaycuma, Gökçebey, Ereğli ve Zonguldak’ta yaptığım arkeolojik yüzey araştırmam sırasında Çaycuma Belediyesi’ne nezaket ziyareti yapmayı planladığım sırada Mithat Bey ile tanışmayı arzu ediyordum fakat makamında yoktu. Bir görev için zannedersem Bartın’a gitmişti. Ama kendisiyle telefonla konuşmuş ve kendisini vakit bulduğumda ziyaret edeceğimi söylemiştim.
Belediye binasından inmiştim ki aracımızın ön lastiği patlamış, görevli hemen yeniden Başkanı arayarak olayı rapor etmişti. Başkan da hemen ilgilenmelerini söyledi ve araştırmamız boyunca da ihtiyaç olur diye bir zabıta memurunu yanıma vermişti.
Yarım saat içinde aracımız hazırdı…
Çayırköy’deki Helenistik ve Roma dönemi bir köprü ve su kemerini fotoğrafladıktan ve çizimler için ölçü aldıktan sonra araca yöneldiğimde bu kez arabanın motorundan kaynaklanan bir arıza olduğunu anlamıştım.
Zabıta memuru tekrar Mithat Bey’i aradı, durumu anlattı.
Mithat Bey Babalığını yine gösterdi ve bizi o köyden almak ve aracımızı tamir için belediyenin kurtarma ekibini gönderdi.
Aracımız Başkan tarafından yeniden tamir ettiriliyordu…
Sonra samimiyetini, içtenliğini ve güler yüzlülüğünü hiç eksik etmeyen Baba tavırlı Başkan Mithat Gülşen ile Çaycuma Meslek Yüksekokulu’nda verdiğim konferanslarda karşılaştım ve tanıştım…
Bu acı haberi basından okuyunca gerçekten çok üzüldüm.
Mithat Gülşen Başkan başınız sağ olsun…
Köprünün çökmesi sonucu hayatını kaybeden hemşerilerime Allah’tan rahmet ve kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.
Doğrusunu Allah bilir ki onlar şehittir…
Çünkü Allah elçisi şöyle söylüyor:
“Şehitler beş kısımdır: Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar.”
Kayıp yakınlarına inşallah bu Hadis-i Şerif bir teselli olur…
Doç. Dr. Güngör Karauğuz
Konya Üniversitesi Öğretim Üyesi