KESK ve sağlık örgütleri tarafından grevli toplu sözleşme, güvenceli istihdam, insanca yaşayacak temel ücret, ek ödemelerin emekli aylıklarına dahil edilmesi, baskı, ceza ve sürgünlerin durdurulması talepleriyle ülke genelinde gerçekleştirilen greve Çaycuma’da Eğitim Sen üyeleri ve SES üyeleri katıldı. Özellikle Eğitim Sen üyelerinin greve katılımı yoğun oldu. Çaycuma Çarşı Meydanında yapılan ve yaklaşık 300 kişinin katıldığı basın açıklamasına KESK üyelerinin yanı sıra CHP Çaycuma İlçe Başkanı Umut Başoğlu ile Yönetim Kurulu, Kadın ve Gençlik kolları üyeleri ve Çaycuma halkı da katılarak destek verdi. Halk hastanelere gitmeyerek greve destek verdi. Davul zurna ve müzik eşliğinde miting havasında oldukça coşkulu geçen eylemin ardından alkış ve sloganlar eşliğinde Atatürk Anıtına kadar yürüyüş yapıldı.

Eylemde konuşan Eğitim Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol Grev nedeninin hükümeti uyarmak olduğunu ifade ederek; “Bu ülkede çok uzun süredir gecenin karanlığı hâkim. Hak ve özgürlükleri için mücadele eden tüm kesimler bu karanlığa mahkûm edilmek isteniyor. AKP iktidarının yaptığı her icraat, attığı her adım bu ülkenin üzerine çöken karanlığı daha da artırıyor. Şimdi, şu saatlerde mecliste onaylanması için canla başla çalıştıkları bütçe bu karanlığı daha da zifiri hale getiriyor. Bu gün mecliste oylanan,bütçede grevli toplu sözleşme mücadelesi yürüten kamu emekçileri yine yok. Bu bütçede 659 TL’ye mahkûm edilen milyonlarca asgari ücretli yine yok. Bu bütçede kıdem tazminatı gasp edilmek istenen işçiler yine yok. Bu bütçede gübre parası bulamayan çiftçiler, köylüler yine yok.Bu bütçede vergi yükü altında ezilen küçük esnaf yine yok. Yurttaşı 'müşteriye', kamu hizmeti vermesi gereken kurumları 'ticarethaneye', biz kamu emekçilerini “işletme görevlisine” çevirmeye çalışan sistemden mi başlayalım söze, yoksa kamu alanının yapısını halkın aleyhine düzenleyen KHK Sultasından mı? Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 150 bin öğretmen açığı varken ataması yapılmayan 300 bin öğretmenden mi başlayalım söze, yoksa stajyer öğrencilerin aldığı ücreti, net asgari ücretin üçte birine düşürenlerin aç gözlülüğünden mi? Eğitime ayrılan yatırımın payının 9 yılda 3 kat düşürülmesinden mi başlayalım söze, yoksa vekil, ücretli gibi adlar altında güvencesiz olarak çalıştırılan yüz binlerce öğretmenden mi? Sağlık hakkının vazgeçilemez temel haklarımızdan olduğunu anlatmak için nereden başlayalım söze? IMF’nin talimatıyla, bir hafta sonra bitirilecek olan yeşil kart uygulaması sonucu beş milyon insanımızın sağlık güvencesinden yoksun hale getirilmesinde mi başlayalım söze, yoksa asgari ücretin üçte birinden fazla gelire sahip olup SGK pirimi ödemeyenlerin muayene hakkından yoksun bırakılacak olmasından mı? 'Katkı' veya 'Katılım Payı' ile vatandaşın soyulmasından mı başlayalım söze, yoksa kamu hastanelerini tamamen ticarethaneye dönüştürerek CEO’lara teslim eden Kamu Hastaneleri Birlikleri düzenlemesinden mi? Televizyon şovlarında fındık fıstık tavsiye eden magazinsel isimlerin tıp otoritesi diye yutturulmasından mı başlayalım söze, Yoksa kurum karlılığını artırmak adına 3-4 dakika içerisinde hastasını muayene etmesi beklenen, meslek kurallarını ayaklar altına alması istenen gerçek doktorlardan mı? İlacın sigortalılar için de paralı hale getirilmesinden mi başlayım söze, yoksa taşeronlaştırılan 300 bin sağlıkçıdan, işçileştirilen120 bin hekimden, günde 36 saat çalıştırılan 20 bin asistan hekimden mi? Kapı kulu değil kamu emekçisi ve her şeyden önce insan olduğumuzu anlatmaya nereden başlayalım? Sendikal hak ve özgürlüklerimiz için sürdürdüğümüz mücadelemizin demokrasi mücadelesinden bağımsız olmadığını anlatmaya nereden başlayalım? Grev hakkımızın yasal teminat altına alındığı bir Toplu Sözleşme düzeni için, Kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine, “KHK Sultasına”, Angarya ve zorunlu fazla mesaiye, her türlü güvencesiz çalıştırmaya son verilmesi için, Tüm çalışanlara kadrolu iş güvencesi, insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması için, Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için, Temel ücretlerin artırılmasıyla sağlanacak gerçek bir eşit işe eşit ücret sistemi için, Ek ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emekliliğe yansıtılması için, Net asgari ücretin açlık sınırı olan 1.000 TL’ye çıkarılarak tüm ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi kesintisi dışında bırakılması için, Hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara son verilmesi, tutukluların serbest bırakılması için, Temel haklarımıza yapılan tüm saldırılara karşı bugün grev hakkımızı kullandık. Buradan AKP hükümetini son kez uyarıyoruz. Emek düşmanı politikalardan vazgeçin! Uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla sahip olduğumuz grevli toplusözleşme hakkımızı tanımak zorundasınız! Eğer taleplerimize olumlu bir yanıt alamazsak, bizi çok daha kitlesel ve çok daha kararlı olarak karşınızda bulacaksınız.
Siz neo-liberal politikaları uygulamakta ne kadar kararlıysanız biz de haklarımız ve geleceğimiz için mücadele etmekte en az o kadar kararlıyız. Yaratmak istediğiniz korku imparatorluğuna teslim olmayacak; emeğin, eşitliğin, adaletin ve barışın safında olmaya devam edeceğiz! “Durmak yok yola devam” diyerek, baskı ve şiddetle tüm toplumu tahakkümü altına almak isteyenlere karşı “yılmak yok mücadeleye devam” diyerek dimdik ayakta duracağız. Sizin tek teminatınız şiddet, baskı ve daha fazla yoksulluksa bizim teminatımız fiili meşru mücadele geleneğimizdir.
Bugün 21 Aralık. En uzun gecenin en kısa gündüzün yaşandığı gün. Bu gün karanlık her zamankinden daha erken çökecek. Gece her zamankinden daha uzun sürecek. Ama inanın yarın aydınlığa daha fazla yakınlaştığımız bir gün olacak. Çünkü bizler biliyoruz ki, karanlığın en koyu olduğu an aydınlığın da en yakın olduğu zamandır. Buradan hep birlikte söz veriyoruz. Karanlığın, baskıların, yoksulluğun, sefaletin dünyasına karşı, emeğin dünyası için mücadelemizi yükselteceğiz” dedi

